Kürsü
Akifi Anarken - Prof. Dr. Mehmet Çelik

Onu 27 Aralık 1956da kaybettik. Aradan tam 80 yıl geçti. Onunla ilkokul birinci sınıfta tanıştım. Her pazartesi sabahı, İstiklal Marşını, ilk günkü heyecanla okurdum. Ortaokul birinci sınıfta Safahat'ı ezberlemeye karar verdim. 70-80 sayfa kadar da ezberledim Ancak sayfalar ilerledikçe, geçmiş sayfaları unutmaya başladım. O zaman, ilahi bir kitabın mucizevi derinliğini idrak ettim. Kuranla aynı şey değildi: İlahi kelam unutulmazken, ne kadar severseniz de beşeri kitabın satırları unutuluyordu.
Fuzuli, Bâkî, Nedim bana zevk verirken, Yahya Kemal milli tarih şuurumu geliştirirken, Faruk Nafiz ruhumu dinlendirirken, Necip Fazıl beni derin derin düşündürürken, Akif hep bana hüzün verirdi. Altı yüz yıllık koca imparatorluğun yıkılışının gözyaşları ve acıları vardı Akif’in mısralarında… Tarihe olan merakımla bu mısralar birleşince, bu hüznüm daha da derinleşiyordu. Bu nedenle Akif aklıma geldikçe, hep gözlerim dolar.
Akif, yakın tarihimizin hem hafızası, hem de vicdanıdır. Hem imparatorluğun tasfiyesinin acılarını yaşamış; hem o korkunç savaşlara bizzat şahitlik etmiş, hem Milli Mücadele sürecinde canla başla mücadele etmiş, hem de Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde bulunmuştur.
İmparatorluğun tasfiyesindeki acılara, Cumhuriyetin kurucu kadrolarının yeni devleti kurduktan sonra, tarihi redd-i mirasta bulunmaları, bu acılara tuz-biber ekmiştir.
Vefatının 80. yılında, İslam dünyasının bugünkü durumuna bakınız, Akif’i hatırlamamak mümkün mü?..
Sözü O’na bırakalım
Henüz yorum yapılmamış.